25 Mayıs 2009 Pazartesi

HaKKı BuLuT ..:: AmCa ve ZaMaN 2oo9 ::.. ALBUM DOWNLOAD


YÂSÎN-İ ŞERİF VE TÜRKÇE MEALİ

(1) Yâsîn (2) Vel Kur'ân-il hakîm (3) İnneke leminel mürselîn(4) Alâ sırâtın müstakîm (5) Tenzîlel azîzirrahîm (6) Litünzire kavmen mâ ünzire âbâühüm fehüm gâfilûn (7) Lekad hakkalkavlü alâ ekserihim fehüm lâ yü'minûn (8) İnnâ cealnâ fî a'nâkihim ağlâlen fehiye ilel ezkâni fehüm mukmehûn (9) Ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden feağşeynâhüm fehüm lâ yübsirûn (10) Ve sevâün aleyhim eenzertehüm em lem tünzirhüm lâ yü'minûn (11) innemâ tünzirü menittebazzikre ve haşiyerrahmâne bilgaybi febeşşirhü bimağfiretin ve ecrin kerîm (12) İnnâ nahnü nuhyil mevtâ ve nektübü mâ kaddemû ve âsârehüm ve külle şey'in ahsaynâhü fî imâmin mübîn (13) Vadrib lehüm meselen eshâbel karyeh. İz câehel mürselûn (14) İz erselnâ ileyhi müsneyni fekezzebûhümâ fe azzeznâ bisâlisin fekâlû innâ ileyküm mürselûn (15) Kâlû mâ entüm illâ beşerün mislünâ vemâ enzelerrahmânü min şey'in in entüm illâ tekzibûn (16) Kâlû rabbünâ ya'lemü innâ ileyküm lemürselûn (17) Vemâ aleynâ illel belâgul mübîn (18) Kâlû innâ tetayyernâ biküm lein lem tentehû le nercümenneküm vele yemessenneküm minnâ azâbün elîm (19) Kâlû tâirüküm meaküm ein zikkirtum bel entüm kavmün müsrifûn (20) Vecâe min aksalmedineti racülün yes'â kâle yâ kavmittebiul mürselîn(21) İttebiû men lâ yeselüküm ecran ve hüm muhtedûn (22) Vemâ liye lâ a'büdüllezî fetarenî ve ileyhi türceûn (23) Eettehizü min dûnihî âliheten in yüridnirrahmânü bi-durrin lâ tuğni annî şefâatühüm şey'en velâ yünkizûn (24) İnnî izen lefî dalâlin mübîn (25) İnnî âmentü birabbiküm fesmeûn (26) Kîledhulil cennete, kâle yâleyte kavmî yâ'lemûn(27) Bimâ gaferelî rabbî ve cealenî minel mükremîn (28) Vemâ enzelnâ alâ kavmihî min badihî min cündin minessemâi vemâ künnâ münzilîn (29) İn kânet illâ sayhaten vâhideten feizâhüm hâmidûn (30) Yâ hasreten alel ibâdi mâ ye'tîhim min resûlin illâ kânûbihî yestehziûn (31) Elem yerev kem ehleknâ kablehüm minel kurûni ennehüm ileyhim lâ yerciûn (32) Ve in küllün lemmâ cemî'un ledeynâ muhdarûn (33) Ve âyetün lehümül ardul meytetü ahyeynâhâ ve ahrecnâ minhâ habben fe minhü ye'külûn (34) Ve cealnâ fîhâ cennâtin min nahîlin ve a'nâbin ve feccernâ fîha minel uyûn(35) Liye'külû min semerihî vemâ amilethü eydîhim efelâ yeşkürûn(36) Sübhânnellezî halekal ezvâce küllehâ mimmâ tünbitül ardu ve min enfüsihim ve mimmâ lâ ya'lemûn(37) Ve âyetün lehümülleyü neslehu minhünnehâre fe izâhüm muzlimûn(38) Veşşemsü tecrî limüstekarrin lehâ zâlike takdîrul azîzil alîm (39) Velkamere kaddernâhü menâzile hattâ âdekel urcûnil kadîm (40) Leşşemsû yenbegî lehâ en tüdrikel kamere velelleylü sâbikunnehâri ve küllün fî felekin yesbehûn (41) Ve âyetün lehüm ennâ hamelnâ zürriyyetehüm fil fülkil meşhûn (42) Ve halâknâ lehüm min mislihî mâ yerkebûn (43) Ve in neşe' nugrıkhüm felâ sarîha lehüm velâhüm yünkazûn (44) İllâ rahmeten minnâ ve metâan ilâ hîn (45) Ve izâ kîle lehümüttekû mâ beyne eydîküm vemâ halfeküm lealleküm türhamûn(46) Vemâ te'tîhim min âyetin min âyâti rabbihim illâ kânû anhâ mu'ridîn (47) Ve izâ kîle lehüm enfikû mim mâ rezakakümüllâhü, kâlellezîne keferû, lillezîne âmenû enut'ımü menlev yeşâullâhü et'amehû, in entüm illâ fî dalâlin mübîn (48) Ve yekûlûne metâ hâzel va'dü in küntüm sâdikîn (49) Mâ yenzurûne illâ sayhaten vâhideten te'huzühüm vehüm yehissimûn (50) Felâ yestetîûne tevsıyeten velâ ilâ ehlihim yerciûn (51) Ve nüfiha fîssûri feizâhüm minel ecdâsi ilâ rabbihim yensilûn (52) Kâlû yâ veylenâ men beasena min merkadina hâzâ mâ veaderrahmânü ve sadekal mürselûn (53) İn kânet illâ sayhaten vâhideten feizâ hüm cemî'un ledeynâ muhdarûn (54) Felyevme lâ tuzlemu nefsün şeyen velâ tüczevne illâ mâ küntüm tâ'melûn (55) İnne ashâbel cennetil yevme fîşüğulin fâkihûn (56) Hüm ve ezvâcühüm fî zılâlin alel erâiki müttekiûn (57) Lehüm fîhâ fâkihetün ve lehüm mâ yeddeûn (58) Selâmün kavlen min rabbin rahîm (59) Vemtâzül yevme eyyühel mücrimûn (60) Elem a'hed ileyküm yâ benî âdeme en lâ tâ'buduşşeytâne innehû leküm adüvvün mübîn (61) Ve enî'budûnî, hâzâ sırâtun müstekîm (62) Ve lekad edalle minküm cibillen kesîran efelem tekûnû ta'kılûn (63) Hâzihî cehennemülletî küntüm tûadûn (64) Islevhel yevme bimâ küntüm tekfürûn (65) Elyevme nahtimü alâ efvâhihim ve tükellimünâ eydîhim ve teshedü ercülühüm bimâ kânû yeksibûn (66) Velev neşâü letamesnâ alâ a'yunihim festebekussirâta feennâ yübsirûn (67) Velev neşâü lemesahnâhüm alâ mekânetihim femestetâû mudıyyen velâ yerciûn (68) Ve men nüammirhü nünekkishü filhalkı, efelâ ya'kilûn (69) Ve mâ allemnâhüşşi'ra vemâ yenbegî lehû in hüve illâ zikrün ve kur'ânün mübîn (70) Liyünzira men kâne hayyen ve yehıkkal kavlü alel kâfirîn (71) Evelem yerav ennâ halaknâ lehüm mimmâ amilet eydîna en âmen fehüm lehâ mâlikûn (72) Ve zellelnâhâ lehüm feminhâ rekûbühüm ve minhâ ye'külûn (73) Ve lehüm fîhâ menâfiu ve meşâribü efelâ yeşkürûn (74) Vettehazû min dûnillâhi âliheten leallehüm yünsarûn (75) Lâ yestetîûne nasrahüm ve hüm lehüm cündün muhdarûn (76) Felâ yahzünke kavlühüm. İnnâ na'lemü mâ yüsirrûne vemâ yu'linûn (77) Evelem yerel insânü ennâ halaknâhü min nutfetin feizâ hüve hasîmün mübîn (78) Ve darebe lenâ meselen ve nesiye halkahu kale men yuhyil izâme ve hiye ramîm (79) Kul yuhyihellezî enşeehâ evvele merretin ve hüve bikülli halkın alîm (80) Ellezî ceale leküm mineşşeceril ahdari nâren feizâ entüm minhü tûkidûn (81) Eveleysellezî halakassemâvati vel arda bikâdirin alâ en yahlüka mislehüm, belâ ve hüvel hallâkul alîm (82) İnnema emrühû izâ erâde şey'en en yekûle lehû kün, feyekûn (83) Fesübhanellezî biyedihî melekûtü külli şey'in ve ileyhi türceûn.
ANLAMI:
1- Yâsîn.
2- 3- Ey Muhammed! Hikmetli Kur'ân'a andolsun ki, sen risâlet görevi
4- Dosdoğru bir yol üzerindesin.
5- 6- Babaları korkutulmamış ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve çok merhametli olan Allah'ın indirdiği (Kur'ân) ile korkutasın.
7- Andolsun ki onların çoğunun üzerine azab sözü hak olmuştur. Onlar imana gelmezler.
8- Çünkü biz onların boyunlarına kelepçeler geçirmişiz. O kelepçeler çenelerine dayanmıştır da burunları yukarı, gözleri aşağı somurtmaktadırlar.
9- Hem önlerinden bir sed, arkalarından bir sed çekmişiz, kendilerini sarmışızdır. Baksalar da görmezler.
10- Onları korkutsan da korkutmasan da onlara göre birdir, inanmazlar.
11- Sen ancak Kur'ân'a tabi olan ve görünmediği halde Rahman olan Allah'tan korkan kimseyi sakındırırsın. İşte onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir mükafatla müjdele.
12- Gerçekten biz ölüleri diriltiriz, onların önceden yapıp gönderdiklerini ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Zaten biz her şeyi açık bir kütükte, bir "imam-ı mübin"de (ana kitapta, yani Levh-i mahfuzda) sayıp tesbit etmişizdir.
13- Sen onlara, o şehir halkını örnek ver. Hani oraya peygamberler gelmişti.
14- Hani biz onlara iki peygamber göndermiştik, fakat onlar ikisini de yalanlamışlardı. Biz de (onları) üçüncü bir peygamberle destekledik. Onlara: "Şüphesiz ki biz size gönderilmiş elçileriz." dediler.
15- Onlar da: "Siz bizim gibi insandan başka birşey değilsiniz, hem Rahman olan Allah, hiçbir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz." dediler.
16- Peygamberler dediler ki: "Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz."
17- "Bize düşen de sadece apaçık tebliğdir."
18- Onlar dediler ki: "Herhalde biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun ki, sizi hiç tınmadan taşlarız ve mutlaka bizden size pek acıklı bir azab dokunur."
19- Peygamberler de şöyle cevap verdiler: "Sizin uğursuzluğunuz beraberinizdedir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Doğrusu siz israfı âdet etmiş bir kavimsiniz."
20- O sırada şehrin ta ucundan bir adam koşarak geldi ve: "Ey kavmim! Uyun o elçilere!"
21- "Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o zatlara ki, onlar hidayete ermişlerdir."
22- "Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim beni yaratana? Hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz."
23- "Hiç ben O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahman, bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar."
24- "Şüphesiz ki ben, o zaman apaçık bir sapıklık içinde olurum."
25- "Şüphesiz ki ben, Rabbinize iman getirdim, gelin dinleyin beni."
26- (Sonra ona) "haydi gir cennete!" denildi. O da dedi ki: "Ne olurdu kavmim bilseydi!"
27- "Rabbimin beni bağışladığını ve beni kendilerine ikram edilen kullarından kıldığını."
28- Biz arkasından kavminin üzerine bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.
29- Sadece bir gürültü oldu, onlar da hemen sönüverdiler.
30- Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine glen her bir peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.
31- Görmediler mi ki, kendilerinden önce nice kuşakları helak etmişiz. Onlar artık kendilerine dönüp gelmiyorlar.
32- Onların hepsi toplanıp, sadece bizim huzurumuza getirilmişlerdir.
33- Hem bir delildir onlara ölü toprak. Biz ona hayat verdik ve ondan taneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar.
34- Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından bahçeler yaptık. İçlerinde pınarlardan sular fışkırttık.
35- (Bunu), Onun ürününden ve kendi elleriyle yaptıklarından yesinler diye (yaptık). Hâlâ şükretmeyecekler mi?
36- Yerin bitkilerinden, kendi nefislerinden ve daha bilemeyecekleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ın şanı ne yücedir.
37- Gece de onlara bir delildir. Biz ondan gündüzü soyar çıkarırız, bir de bakarlar ki karanlığa dalmışlar.
38- Güneş de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.
39- Ay'a gelince, ona menziller tayin ettik. Nihayet o eski hurma salkımının çöpü gibi (yay haline) dönmüştür.
40- Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler.
41- Onlar için bir delil de bizim, onların neslini dolu bir gemide taşımamızdır.
42- Yine kendileri için onun gibi binecek şeyler yaratmamızdır.
43- Eğer dilesek onları boğarız da o zaman ne onların feryadına yetişen bulunur, ne de onlar kurtarılır.
44- Ancak tarafımızdan bir rahmet ve bir zamana kadar yaşatmak başka.
45- Durum böyle iken onlara: "Önünüzdekinden ve arkanızdakinden korkun ki size rahmet edilsin" denildiği zaman,
46- Ve kendilerine Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet geldiği zaman mutlaka ondan yüz çevirirler.
47- Onlara: "Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın" dendiği zaman, o kâfirler, müminler için: "Allah'ın dileyince doyurabileceği kimseyi biz mi doyuracağız? Siz apaçık bir sapıklık içinde değil de nesiniz?" dediler.
48- Yine onlar: "Eğer doğru söylüyorsanız bu (kıyamet) vaadi ne zaman?" diyorlar.
49- Onlar sadece bir tek çığlığa bakıyorlar, bir çığlık ki, onlar çekişip dururken kendilerini yakalayıverir.
50- O zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de dönemezler.
51- Sûr'a üfürülmüştür, bir de ne baksınlar kabirlerinden Rablerine doğru akın ediyorlar.
52- Onlar: "Eyvah başımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân'ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler" derler.
53- Başka değil, sadece bir tek çığlık olmuş, derhal hepsi toplanmış huzurumuza getirilmişlerdir.
54- Artık bugün hiç kimseye zerre kadar zulmedilmez. Ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.
55- Gerçekten cennetlik olanlar bugün bir meşguliyet içinde zevk etmektedirler.
56- Kendileri ve eşleri gölgelerde koltuklar üzerine kurulmuşlardır.
57- Onlara orada bir meyve vardır. İsteyecekleri her şey onlarındır.
58- (Onlara) Rahîm olan Rab'den "selâm" sözü vardır.
59- Ey günahkârlar! Bugün siz bir tarafa ayrılın.
60, 61- "Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana kulluk edin, doğru yol budur, diye size and vermedim mi?" (buyurulacak)
62- Böyle iken o sizden birçok nesilleri yoldan çıkardı. Ya o zaman düşünmüyor muydunuz?
63- İşte bu size vaad edilen cehennemdir.
64- Bugün yaslanın ona bakalım inkâr ettiğiniz için.
65- Bugün biz onların ağızlarını mühürleriz de neler kazandıklarını bize elleri söyler, ayakları da şahitlik eder.
66- Hem dileseydik gözlerini üzerinden silme kör ediverirdik de yola dökülürlerdi. Fakat nereden görecekler?
67- Yine dileseydik oldukları yerde kılıklarını değiştirirdik de ne ileri gidebilirlerdi, ne de geri dönebilirlerdi.
68- Bununla beraber kimin ömrünü uzatıyorsak, yaratılışta onu (güç
ve kuvvetini alarak) tersine çeviriyoruz. Hâlâ akıllanmayacaklar mı?
69- Biz ona şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da... O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur'ân'dır.
70- (Bu), diri olanları uyarmak ve kâfirlere de azab sözünün hak olması içindir.
71- Şunu da görmediler mi: Biz onlar için kudretimizin meydana getirdiklerinden birtakım hayvanlar yaratmışız da onlara sahip bulunuyorlar.
72- Onları, kendilerinin hizmetine vermişiz de, hem onlardan binekleri var, hem de onlardan yiyorlar.
73- Onlarda daha birçok menfaatleri ve türlü içecekleri de var. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
74- Onlar, Allah'tan başka birtakım ilâhlar edindiler. Güya yardım olunacaklar.
75- Onların, onlara yardıma güçleri yetmez. Kendileri ise onlar için bazı askerlerdir.
76- O halde onların sözleri seni üzmesin. Biz onların içlerini de biliriz, dışlarını da.
77- İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi de, şimdi apaçık bir hasım kesildi?
78- Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: "Kim diriltecekmiş o çürümüş kemikleri?" dedi.
79- De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek ve o her yaratmayı bilir."
80- Size o yeşil ağaçtan bir ateş yapan O'dur. Şimdi siz ondan tutuşturmaktasınız.
81- Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Çünkü o her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir.
82- O'nun emri, bir şeyi dileyince ona sadece "Ol!" demektir. O da hemen oluverir.
83- O halde her şeyin mülkü ve tasarrufu (hükümranlığı) elinde bulunan Allah'ın şanı ne yücedir. Siz de yalnız O'na döndürüleceksiniz.
YÂSİN-Î ŞERİF'TEN SONRA OKUNACAK DUA

Ey cûd u keremine nihayet olmayan, kullarını lütuflarından mahrum bırakmayan Ulu Allah!
Ya Rab! Divanına geldik, yalvarıyor, dualarımızın makbul olmasını niyaz ediyoruz. Habibin aşkına kabul eyle, ya Rabbi!... Bütün günahlarımızı bağışla. Yaptıklarımızdan dolayı bizi cezalandırma, ya Rabbi!...
Okuduğumuz Yâsîn dudaklarımızdan çıkan âmîn seslerinden hasıl olan manayı aziz peygamberine arzediyor, kendisinden şefaat bekliyoruz, kabul eyle ya Rabbi!... Sâir peygamberlerin, sahabilerle salihlerin de ruhlarını şâd eyle, ya Rabii!
Onların lütuf ve kereminle, tilavet ettiğimiz Yâsîn-i Şerif vesilesiyle rahmet ve merhametinle doyur, ya Rabbi!... Azab içinde kıvrananları, müşkül durumda bulunanları, Yâsîn-i Şerif hürmetine sen kurtar, ya Rabbi!...
Yavrularımızı salih kimselerden, ana baba sözü dinleyenlerden eyle, ya Rabbi!... Evlerimize huzur, gönüllerimize nur yağdır, ya Rabbi!.. Hastalarımıza şifa, dertli olanlara deva, borçlu olanlara edalar nasib eyle, ya Rabbi!.. Yüzlerimizin karasına bakma, bizi nârına atıp da yakma, ya Rabbi!.. Okuduğumuz Yâsînlerin kabulü, ana babalarımızın ilahi afla huzuru için el-Fâtiha...
Yâsîn Şerif'i Okumanın Fazileti:
Allah Resulü (sav) buyuruyor:

"- Yâsîn, Kurân'ın kalbidir. Muhakkak o, bütün dertlere şifadır."
"- Kim Yâsîn-i Şerif'i Allah'a yönelerek tam bir itikad ile korusa geçmiş günahları affolunur. Onu ölülerinizin yanında okuyunuz."
"-Yâsîn-i Şerif'i bir defa okuyan kimse kur'an'ı on defa hatmetmiş gibidir."
"-Yâsîn Suresi'ni sabahleyin okuyan, akşama kadar ferah içinde olur. akşamleyin okuyan da sabaha kadar ferah içinde olur" (el-İtkân)

"-Yâsîn-i Şerif'i çokça okuyunuz; çünkü onda on bereket vardır.
1. Onu aç olan biri okursa mutlaka doyar. 2. Çıplak kişi okursa, mutlaka sırtına giyecek bir elbise bulur 3. Bir bekar okursa mutlaka evlenir. 4. Korkan kimse okursa, korktugundan emin olur;5. Dünya isinden üzülenin üzüntüsü zail olur;6. Yolculuk halinde olan, yol sıkıntısından kurtulur;7. Kaybı olan, kaybettiğine kavuşur;8. Bir ölünün ruhuna okunursa muhakkak azabı hafifler. 9. Susuz okuduğunda, susuzlugunu giderir;10. Hasta okuduğunda, eceli gelmemişse, şifa bulur."

Önemli Açıklama:
Arapça okumasını bilmeyenlere ezberlemede kolaylık olsun diye sûre ve duaların okunuşları Türk harfleri ile de yazılmıştır. Ancak, Arapça harflerindeki bazı harflerin Türk alfabesindeki karşılıkları olmadığından sûre ve duaların yeni harflerle doğru olarak öğrenilmesi mümkün değildir. Bu sebeple sûre ve duaları, iyi bilen bir öğreticinin ağzından dinleyerek yanlışsız öğrenmek gerekir.
Örneğin (" î " harfi " iy " olarak telafuz edilmektedir. "Rahîm -Rahiym

FARZLAR (32 Farz - 54 Farz)

32 FARZ

İMANIN ŞARTLARI
1- Allah'ın varlığına ve birliğine inanmak.
2- Allah'ın meleklerine inanmak.
3- Allah'ın kitablarına inanmak.
4- Allah'ın peygamberlerine inanmak.
5- Ahiret gününe inanmak.
6- Kadere, hayır ve şerrin yaratıcısının Allah (Celle Celâlühû) olduğuna inanmak.
İSLAMIN ŞARTLARI
1- Kelime-i şehadet getirmek.
2- Namaz kılmak.
3- Oruç tutmak.
4- Zekat vermek.
5- Haccetmek.
ABDESTİN FARZLARI
1- Yüzünü yıkamak.
2- Kollarını (dirsekleriyle beraber) yıkamak.
3- Başının dörtte birini meshetmek.
4- Ayaklarını (topuklarıyla beraber) yıkamak.
GUSLÜN FARZLARI
1- Ağzına su vermek.
2- Burnuna su vermek.
3- Bütün bedenini yıkamak.
TEYEMMÜMÜN FARZLARI
1- Niyet.
2- İki darb ve mesih.
NAMAZIN FARZLARI
Dışında olanlar:
1- Hadesten taharet
2- Necasetten taharet
3- Setr-i avret
4- İstikbal-i Kıble
5- Vakit
6- Niyet
İçinde olanlar:
1- İftitah tekbiri
2- Kıyam
3- Kırâet
4- Rükû
5- Secde
6- Kaide-i ahire.

54 farz

1- Allahü teâlânın bir olduğuna inanmak.
2- Helâl yemek ve içmek.
3- Abdest almak.
4- Beş vakit namaz kılmak.
5- Cünüblükten gusl etmek.
6- Rızkın Allahü teâlâdan olduğuna inanmak.
7- Helâl, temiz elbise giymek.
8- Hakka tevekkül etmek.
9- Kanaat etmek.
10- Nimetlerinin mukabilinde, Allahü teâlâya şükr etmek.
11- Kazaya râzı olmak.
12- Belâlara sabr etmek.
13- Günâhlardan tevbe etmek.
14- Allah rızâsı için ibâdet etmek.
15- Şeytanı düşman bilmek.
16- Kur'ân-ı kerîmin hükmüne râzı olmak.
17- Ölümü hak bilmek.
18- Allahın dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmak.
19- Babaya ve anaya iyilik etmek.
20- Ma'rûfu emr ve münkeri nehy etmek.
21- Akrabayı ziyâret etmek.
22- Emânete hıyânet etmemek.
23- Dâima Allahü teâlâdan korkup, ferahı (şımarıklığı ve azgınlığı) terk etmek.
24- Allaha ve Resûlüne itâat etmek.
25- Günâhdan kaçıp, ibâdetlerle meşgul olmak.
26- Müslümân âmirlere itâat etmek.
27- Âleme, ibret nazarıyla bakmak.
28- Allahü teâlânın varlığını tefekkür etmek.
29- Dilini, fuhşa âit kelimelerden korumak.
30- Kalbini temiz tutmak.
31- Hiçbir kimseyi maskaralığa almamak.
32- Harâma bakmamak.
33- Mü'min her hâlde, sözüne sâdık olmak.
34- Kulağını münkerât dinlemekten korumak.
35- İlim öğrenmek.
36- Tartı ve ölçü âletlerini, hak üzere kullanmak.
37- Allahın azabından emin olmayıp, dâima korkmak.
38- Müslüman fakirlere zekât vermek ve yardım etmek.
39- Allahın rahmetinden ümid kesmemek.
40- Nefsinin isteklerine tâbi olmamak.
41- Allah rızası için yemek yedirmek.
42- Kifayet miktarı rızık kazanmak için çalışmak.
43- Malının zekâtını, mahsûlün uşrunu vermek.
44- Âdetli ve lohusa olan ehline yakın olmamak.
45- Kalbini, günâhlardan temizlemek.
46- Kibrli olmaktan sakınmak.
47- Baliğ olmamış yetimin mâlını hıfz etmek.
48- Genç oğlanlara yakın olmamak.
49- Beş vakit namazı vaktinde kılıp, kazâya bırakmamak.
50- Zulümle, kimsenin malını yememek.
51- Allahü teâlâya şirk koşmamak.
52- Zinâdan kaçınmak.
53- Şarabı ve alkollü içkileri içmemek.
54- Yok yere yemîn etmemek

NAMAZIN KILINIŞI AÇIKLAMALI

Sabah Namazının Farzının Kılınışı
/Birinci Rek'at/
1) Ayakların arası dört parmak açıklıkta ve parmak uçları kıbleye doğru gelecek şekilde ayakta kıbleye dönülür.

2) kamet getirilir. (Erkekler için)
/Niyet/ "Niyet ettim Allah rızası için bugünkü sabah namazının farzını kılmaya" diye niyet edilir.
/İftitah tekbiri/ "Allahü Ekber" diyerek iftitah tekbiri alınır.
Erkekler tekbir alırken; ellerin içi kıbleye karşı ve parmaklar normal açıklıkta bulunur. Başparmaklar, kulak yumuşağı hizasına gelecek şekilde eller yukarıya kaldırılır.
Kadınlar tekbir alırken; ellerinin içi kıbleye karşı, parmaklar normal açıklıkta ve parmak uçları omuz hizasına gelecek şekilde ellerini yukarıya kaldırır.

/Kıyam/ 5) Tekbirden sonra eller bağlanır. Ayakta iken secde edilecek yere bakılır.
6) Ayakta sırasıyla:
a) Sübhaneke,
b) Eûzü-besmele,
c) Fatiha sûresi,
d) Kur'andan başka bir sûre daha okunur. Kıyam Erkekler, sağ elin avucu, sol elin üzerinde ve sağ elin baş ve küçük parmakları sol elin bileğini kavramış olarak ellerini göbek altında bağlarlar.
Kadınlar, sağ el sol elin üzerinde olacak şekilde ellerini göğüs üstüne koyarlar. Erkeklerde olduğu gibi sağ elin parmakları ile sol elin bileğini kavramazlar.
/Rükû/ "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve burada üç defa "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir. Rükû'da iken ayakların üzerine bakılır. Erkekler, rükûda, parmakları açık olarak elleri ile dizlerini tutup sırtını dümdüz yaparlar. Dizlerini ve dirseklerini dik tutarlar.
Kadınlar, rükûda, sırtlarını biraz meyilli tutarak erkeklerden daha az eğilirler. Ellerini (parmaklarını açmayarak) dizleri üzerine koyarlar ve dizlerini biraz bükük bulundururlar.
/Rükûdan kalkış/ "Semiallâhü limen hamideh" diyerek rükûdan kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denilir. Erkeklerin, rükûdan kalkıp doğrulması.
Kadınların, rükûdan kalkıp doğrulması
/Secde/ "Allahü Ekber" diyerek secdeye varılır. Secdeye inerken önce dizler, sonra eller, daha sonra da alın ve burun yere konur. Secdede baş iki elin arasında ve hizasında bulunur. Secdede iken ayaklar kaldırılmaz. Secdede burun kenarlarına bakılır. Burada üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.
Erkekler, secdede dirseklerini yanlarından uzak, kollarını yerden kalkık bulundururlar. Ayaklar, parmaklar üzerinde dik tutulur ve parmak uçları kıbleye gelecek şekilde yere konur.
Kadınlar, secdede kollarını yanlarına bitişik halde bulundururlar. Ayaklar, parmaklar üzerine dik tutulur ve parmak uçları kıbleye gelecek şekilde yere konur.
/İki secde arası oturuş/ "Allahü Ekber" diyerek başını secdeden kaldırıp diz üstü oturulur. Otururken, parmaklar dizlerin hizasına gelecek şekilde eller uylukların üzerine konur ve kucağa bakılır. Burada "Sübhânellah" diyecek kadar kısa bir an oturulur.
"Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir. Erkekler, sol ayağını yere yayarak onun üzerine oturur, sağ ayak parmakları kıbleye yönelmiş durumda dik tutulur.
Kadınlar, ayaklarını yatık olarak sağ tarafına çıkarır ve öylece otururlar.
/Secdeden ayaga kalkış/ "Allahü Ekber" diyerek secdeden ayağa (ikinci rek'ata) kalkılır ve eller bağlanır. Secdeden kalkarken: Önce baş, sonra eller, daha sonra eller dizler üzerine konularak, dizler yerden kaldırılır.
İftitah tekbirinden itibaren buraya kadar yapılanlara "bir rek'at" denir.
/ İkinci Rek'at/ 1) Ayakta sırasıyla;
a) Besmele,
b) Fatiha sûresi,
c) Kur'andan başka bir sûre daha okunur.
/Rükû/ 2) Birinci rek'atte olduğu gibi "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir.
/Rükûdan kalkış/ "Semiallâhü limen hamideh" diyerek ayağa kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denilir
/Secde/ "Allahü Ekber" diyerek secdeye varılır. Burada üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.
/İki secde arası oturuş/ "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp dizler üzerine oturulur. Burada "Sübhânellah" diyecek kadar kısa bir an oturulur.Sonra "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.
/Ka'de-i ahire (Namazın sonunda oturuş)/ 7) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkıp oturulur.
Otururken, el parmakları dizlerin hizasına gelecek şekilde eller uylukların üzerine konur ve kucağa bakılır.
8) Oturuşta sırasıyla;
a) Ettehiyyatü,
b) Allahümme salli,
c) Allahümme bârik,
d) Rabbenâ âtina... duaları okunur. Erkekler, sol ayağını yere yayarak onun üzerine oturur, sağ ayak parmakları kıbleye yönelmiş durumda dik tutulur.
Kadınlar, ayaklarını yatık olarak sağ tarafa çıkarır ve öylece otururlar.
/ Sağ tarafa selâm verilişi/ Önce başını sağa çevirerek "Esselâmü aleyküm ve rahmetûllâh" denir. Selâm verirken omuzlara bakılır
/Sol tarafa selâm verilişi/ Sonra başını sola çevirerek, "Esselâmü aleyküm ve rahmetûllâh" denilir. Böylece iki rek'at namaz tamamlanmış olur.

/DUA/ Dua ederken, eller göğüs hizasına kaldırılır. Eller göğe doğru açılarak avuçların içi yüze doğru biraz meyilli tutulur ve iki elin arası açık bulundurulur

NAMAZ DUALARI


Sübhaneke
Sübhânekellâhümme ve bi hamdik ve tebârakesmük ve teâlâ ceddük (ve celle senâük*) ve lâ ilâhe ğayrük) * Ve celle senâük yalnızca cenaze namazlarında kullanılır.
Allah'ım! Sen eksik sıfatlardan pak ve uzaksın. Seni daima böyle tenzih eder ve överim. Senin adın mübarektir. Varlığın her şeyden üstündür. Senden başka ilah yoktur.

Ettehiyyâtü
Ettehiyyâtü lillâhi vessalevâtü vettayibât. Esselâmü aleyke eyyühen-Nebiyyü ve rahmetüllahi ve berakâtühüh. Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhis-Sâlihîn. Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Rasülüh.
Dil ile, beden ve mal ile yapılan bütün ibadetler Allah'a dır. Ey Peygamber! Allah'ın selamı, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun. Selam bizim üzerimize ve Allah'ın bütün iyi kulları üzerine olsun. Şahitlik ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Yine şahitlik ederim ki, Muhammed, O'nun kulu ve Peygamberidir.

Allâhümme Salli
Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ İbrahime ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidün mecîd.
Allah'ım! Muhammed'e ve Muhammed'in ümmetine rahmet eyle; şerefini yücelt. İbrahim'e ve İbrahim'in ümmetine rahmet ettiğin gibi. Şüphesiz övülmeye layık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin.

Allâhümme Barik
Allâhümme barik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ barekte alâ İbrahîme ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidün mecîd.
Allah'ım! Muhammed'e ve Muhammed'in ümmetine hayır ve bereket ver. İbrahim'e ve İbrahim'in ümmetine verdiğin gibi. Şüphesiz övülmeye layık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin.

Rabbenâ âtina
Rabbenâ âtina fid'dünyâ haseneten ve fil'âhirati haseneten ve kınâ azâbennâr. Birahmetike yâ Erhamerrahimîn
Allah'ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik, güzellik ver. Bizi ateş azabından koru.

Rabbenâğfirlî
Rabbenâğfirlî ve li-vâlideyye ve lil-Mü'minine yevme yekûmü'l hisâb.
Ey bizim Rabbimiz! Beni, anamı ve babamı ve bütün mü'minleri hesap gününde (herkesin sorguya çekileceği günde) bağışla.

Kunut Duaları
Allâhümme innâ nesteînüke ve nestağfirüke ve nestehdik. Ve nü'minü bike ve netûbü ileyk. Ve netevekkelü aleyke ve nüsni aleykel-hayra küllehü neşkürüke ve lâ nekfürüke ve nahleu ve netrükü men yefcürük.
Allahım! Senden yardım isteriz, günahlarımızı bağışlamanı isteriz, razı olduğun şeylere hidayet etmeni isteriz. Sana inanırız, sana tevbe ederiz. Sana güveniriz. Bize verdiğin bütün nimetleri bilerek seni hayır ile öğeriz. Sana şükrederiz. Hiçbir nimetini inkar etmez ve onları başkasından bilmeyiz. Nimetlerini inkar eden ve sana karşı geleni bırakırız.


Allâhümme iyyâke na'büdü ve leke nüsalli ve nescüdü ve ileyke nes'a ve nahfidü nercû rahmeteke ve nahşâ azâbeke inne azâbeke bilküffâri mülhık.
Allahım! Biz yalnız sana kulluk ederiz. Namazı yalnız senin için kılarız, ancak sana secde ederiz. Yalnız sana koşar ve sana yaklaştıracak şeyleri kazanmaya çalışırız. İbadetlerini sevinçle yaparız. Rahmetinin devamını ve çoğalmasını dileriz. Azabından korkarız, şüphesiz senin azabın kafirlere ve inançsızlara ulaşır.

Önemli Açıklama:
Arapça okumasını bilmeyenlere ezberlemede kolaylık olsun diye sûre ve duaların okunuşları Türk harfleri ile de yazılmıştır. Ancak, Arapça harflerindeki bazı harflerin Türk alfabesindeki karşılıkları olmadığından sûre ve duaların yeni harflerle doğru olarak öğrenilmesi mümkün değildir. Bu sebeple sûre ve duaları, iyi bilen bir öğreticinin ağzından dinleyerek yanlışsız öğrenmek gerekir.

NAMAZ SURELERİ


Fatiha Sûresi

Okunuşu: Elhamdü lillâhi rabbil'alemin. Errahmânir'rahim. Mâliki yevmiddin. İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în, İhdinessırâtel müstakîm. Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn.
Anlamı: Hamd, âlemlerin Rabbi, merhametli olan, merhamet eden ve Din Günü'nün sahibi olan Allah'a mahsustur. (Allahım!) Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, nimete erdirdiğin kimselerin, gazaba uğramayanların, sapmayanların yoluna eriştir.

Fil Sûresi

Okunuşu: Elem tera keyfe fe'ale rabbüke biashâbilfîl. Elem yec'al keydehüm fî tadlîl. Ve ersele aleyhim tayran ebâbîl. Termîhim bihicâratin min siccîl. Fece'alehüm ke'asfin me'kûl.
Anlamı: (Ey Muhammed! Kâbe'yi yıkmaya gelen) Fil sahiblerine Rabbinin ne ettiğini görmedin mi? Onların düzenlerini boşa çıkarmadı mı? Onların üzerine, sert taşlar atan sürülerle kuşlar gönderdi. Sonunda onları, yenilmiş ekin gibi yaptı.

Kurayş Sûresi
Okunuşu: Li'î lâfi Kurayş'in. Îlâfihim rihleteşşitâi vessayf. Felya'büdû rabbe hâzelbeyt. Ellezî et'amehüm min cû'in ve âmenehüm min havf.
Anlamı: Kureyş kabilesinin yaz ve kış yolculuklarında uzlaşması ve anlaşması sağlanmıştır. Öyleyse kendilerini açken doyuran ve korku içindeyken güven veren bu Kâbe'nin Rabbine kulluk etsinler.

Mâun Sûresi
Okunuşu: Era'eytellezî yükezzibü biddîn. Fezâlikellezî, yedu'ulyetîm. Ve lâ yehüddü alâ ta'âmilmiskîn. Feveylün lilmüsallîn. Ellezîne hüm an salâtihim sâhûn. Ellezîne hüm yürâûne. Ve yemne'ûnelmâ'ûn.
Anlamı: (Ey Muhammed!) Dini yalan sayanı gördün mü? Öksüzü kakıştıran, yoksulu doyurmaya yanaşmayan kimse işte odur. Vay o namaz kılanların haline ki: Onlar kıldıkları namazdan gâfildirler. Onlar gösteriş yaparlar. Onlar basit şeyleri (ödünç) dahi vermezler.

Kevser Sûresi

Okunuşu: İnnâ a'taynâkelkevser. Fesalli lirabbike venhar. İnne şânieke hüvel'ebter.
Anlamı: (Ey Muhammed!) Doğrusu sana pek çok nimet vermişizdir. Öyleyse Rabbin için namaz kıl, kurban kes. Doğrusu adı, sanı ortadan kalkacak olan, sana kin tutan kimsedir.

Kâfirûn Sûresi

Okunuşu: Kul yâ eyyühel kâfirûn. Lâ a'büdü mâ ta'büdûn. Ve lâ entüm âbidûne mâ a'büd. Ve lâ ene âbidün mâ abedtüm. Ve lâ entüm âbidûne mâ a'büd. Leküm dînüküm veliye dîn.
Anlamı: (Ey Muhammed!) De ki: Ey inkârcılar! Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Benim taptığıma da sizler tapmazsınız. Ben de sizin taptığınıza tapacak değilim. Benim taptığıma da sizler tapmıyorsunuz. Sizin dininiz size, benim dinim banadır.

Nasr Sûresi
Okunuşu: İzâ câe nasrullahi velfeth. Ve raeytennâse yedhulûne fî dinillâhi efvâcâ. Fesebbih bihamdi rabbike vestağfirh. İnnehû kâne tevvâbâ.
Anlamı: (Ey Muhammed!) Allah'ın yardımı ve zafer günü gelip, insanların Allah'ın dinine akın akın girdiklerini görünce, Rabbini överek tesbih et; O'ndan bağışlama dile, çünkü O, tevbeleri daima kabul edendir.

Tebbet Sûresi

Okunuşu: Tebbet yedâ ebî lehebin ve tebb. Mâ eğnâ anhü mâlühû ve mâ keseb. Seyeslâ nâren zâte leheb. Vemraetühû hammâletelhatab. Fî cî dihâ hablün min mesed.
Anlamı: Ebû Leheb'in elleri kurusun; kurudu da! Malı ve kazandığı kendisine fayda vermedi. Alevli ateşe yaslanacaktır. Karısı da, boynunda bir ip olduğu halde ona odun taşıyacaktır.

İhlas Sûresi
Okunuşu: Kul hüvellâhü ehad. Allâhüssamed. Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yekün lehû küfüven ehad.
Anlamı: (Ey Muhammed!) De ki: O Allah bir tektir. Allah her şeyden müstağni ve her şey O'na muhtaçtır. O doğurmamış ve doğmamıştır. Hiç bir şey O'na denk değildir.

Felak Sûresi
Okunuşu: Kul e'ûzü birabbilfelak. Min şerri mâ halak. Ve min şerri ğasikın izâ vekab. Ve min şerrinneffâsâti fil'ukad. Ve min şerri hâsidin izâ hased.
Anlamı : (Ey Muhammed!) De ki: Yaratıkların şerrinden, bastırdığı zaman karanlığın şerrinden, düğümlere nefes eden büyücülerin şerrinden, hased ettiği zaman hasedçinin şerrinden, tan yerini ağartan Rabbe sığınırım.

Nâs Sûresi
Okunuşu: Kul e'ûzü birabbinnâsi. Melikinnâsi. İlâhinnâs. Mir şerrilvesvâsilhannâs. Ellezî yüvesvisü fî sudûrinnâsi. Minelcinneti vennâs.
Anlamı: (Ey Muhammed!) De ki: İnsanlardan ve cinlerden ve insanların gönüllerine vesvese veren o sinsi vesvesecinin şerrinden, insanların Tanrısı, insanların hükümranı ve insanların Rabbi olan Allah'a sığınırım.

Önemli Açıklama:
Arapça okumasını bilmeyenlere ezberlemede kolaylık olsun diye sûre ve duaların okunuşları Türk harfleri ile de yazılmıştır. Ancak, Arapça harflerindeki bazı harflerin Türk alfabesindeki karşılıkları olmadığından sûre ve duaların yeni harflerle doğru olarak öğrenilmesi mümkün değildir. Bu sebeple sûre ve duaları, iyi bilen bir öğreticinin ağzından dinleyerek yanlışsız öğrenmek gerekir.

İnsanın ve Alemlerin Yaratılışı ile ilgili bazı ayetler...

İNSANIN YARATILIŞI
Yaratan Rabbinin adıyla oku!
O, insanı bir alekadan (embriyodan) yarattı.(ALAK/1-2)
Hem yaratmayı ilkin yapan O'dur. Sonra onu çevirip yeniden yapacak olan da O'dur ki, bu O'na çok kolaydır. Göklerde ve yerde en yüksek şan ve şeref O'nundur. O çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.(RUM/27)
Andolsun ki biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
Cinleri de daha önce insan vücudunun gözeneklerinden geçebilen güçlü bir ateşten yarattık.
Ey Peygamber! Rabbinin meleklere şöyle dediğini hatırla: "Ben, kuru balçıktan, şekil verilmiş kokuşmuş çamurdan bir insan yaratacağım."
Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın."
Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler.
Yalnız İblis hariç. O secde edenlerle beraber olmaktan çekinmişti.
Allah buyurdu ki: "Ey İblis! Ne oluyor sana da, secde edenlerle beraber olmuyorsun?"
İblis şöyle dedi: "Kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana secde edemezdim."
Allah şöyle buyurdu: "Öyle ise oradan çık! Sen, artık kovulmuş birisin."
"Kıyamet gününe kadar lanet senin üzerindedir."
İblis: "Rabbim! Öyle ise insanların kabirlerinden kaldırılacakları güne (kıyamete) kadar bana mühlet ver" dedi.
Allah buyurdu ki: "Sen mühlet verilenlerdensin."
"Allah katında bilinen vaktin gününe kadar..."
İblis şöyle dedi: "Rabbim! Beni saptırdığın için, mutlaka ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!"
"Ancak içlerinden ihlaslı kulların müstesnâdır."
Allah şöyle buyurdu: "İşte bana ulaşan dosdoğru yol budur."
"Sana uyan azgınlardan başka, kullarımın üzerinde hiçbir nüfuzun yoktur." (HİCR/26-42)
Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: "Âdem'e secde edin" dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis, secde edenlerden olmadı.
(Allah) buyurdu: "Sana emrettiğim zaman, seni secde etmekten alıkoyan nedir?" (İblis): "Ben, dedi, ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın."
(Allah) buyurdu: "Öyleyse oradan in, orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık, çünkü sen aşağılıklardansın."
(İblis) dedi: (Bari) bana (insanların) tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver."
(Allah) buyurdu: "Haydi sen süre verilmişlerdensin."
"Öyleyse, dedi, beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onlar(ı saptırmak) için senin doğru yolunun üstüne oturacağım."
"Sonra (onların) önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara sokulacağım ve sen, çoklarını şükredenlerden, bulmayacaksın."
(Allah) buyurdu: "Haydi, sen, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık. And olsun ki,onlardan sana kim uyarsa, (bilin ki) sizin hepinizden (derleyip) cehennemi dolduracağım."
(Sonra Allah, Âdem'e hitab etti): "Ey Âdem! Sen ve eşin cennette durun, dilediğiniz yerden yeyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."
Derken onların, kendilerinden gizli kalan çirkin yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: "Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz de birer melek ya da ebedî kalıcılardan olursunuz diye sizi şu ağaçtan men etti." dedi.
Ve onlara: "Elbette ben size öğüt verenlerdenim." diye de yemin etti.
Böylece onları aldatarak aşağı sarkıttı (önceki mevkilerinden indirdi). Ağacı(n meyvesini) tadınca, çirkin yerleri kendilerine göründü ve cennet yapraklarını üst üste yamayıp üzerlerini örtmeğe başladılar. Rableri onlara seslendi: "Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi ve şeytan size apaçık düşmandır, demedim mi?"
Dediler ki: "Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz!"
(Allah) buyurdu: "Birbirinize düşman olarak inin, sizin yeryüzünde bir süreye kadar kalıp geçinmeniz gerekmektedir."
"Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan (dirilip) çıkarılacaksınız!" dedi.
Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Hayırlı olan, takva elbisesidir. İşte bu(nlar), Allah'ın âyetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar.
Ey Âdemoğulları. Şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de (şaşırtıp) bir belaya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanların dostu yaptık. (A'RAF/11-27)
Sizi bir tek candan yaratan O'dur. Sonra sizin için bir karar yeri, bir de emanet yeri vardır. Biz âyetlerimizi, anlayan bir toplum için apaçık beyan ettik. (EN'AM/98)
And olsun biz insanı, çamurdan, bir sülâleden (süzülüp çıkarılmış çamurdan) yarattık. (MÜ'MİNUN/12)
Biz sizi âdi bir sudan yaratmadık mı?
Onu sağlam bir yerde oturttuk.
Belli bir süreye kadar.
Demek ki biçimlendirmişiz. Ne güzel biçimlendireniz biz.(MÜRSELAT/20-23)
O, sizi bir nefisten yarattı. Hem sonra onun eşini de ondan var etti. Sizin için yumuşak başlı hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi analarınızın karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa yaratıp duruyor. İşte Rabbiniz Allah O'dur. Mülk O'nundur, O'ndan başka tanrı yoktur. O halde nasıl haktan çevrilirsiniz? (ZÜMER/6)
Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden (erkek ve kadın sularından) yarattık da onu işitici, görücü yaptık. (İNSAN/2)
Allah, her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki yağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür... Allah dilediğini yapar; çünkü Allah her şeye kâdirdir.(NUR/45)
O (hakir) sudan, bir insan yaratıp ona bir neseb bahşeden ve sıhriyet bağı ile akraba yapan O'dur. Rabbinin her şeye gücü yeter. (FURKAN/54)
Bir de onlar dediler ki: "Biz, bir kemik yığını olduğumuz ve ufalanıp toz olduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?
De ki: "İster taş olun, ister demir..."
"İsterse gönlünüzde büyüyen başka bir yaratık olun, (Muhakkak öldürülecek ve diriltileceksiniz.) "Onlar: "Bizi kim tekrar diriltecek?" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defa yaratmış olan o kudret sahibi." Sana başlarını sallayarak: "Ne zamandır bu." diyecekler. De ki: "Yakın olması gerekir!".
(Allah) sizi çağıracağı gün, tam bir hürmetle onun emrine koşacaksınız ve zannedeceksiniz ki, kabirlerinizde pek az bir müddet kaldınız. (İSRA/49-52)
Allah insanı, pişmiş bir çamura benzeyen bir balçıktan yarattı.
Cinleri de hâlis ateşten yarattı. (RAHMAN/14-15)
Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız.
Onun sağında ve solunda oturmuş iki melek zabıt tutarken, (KAF/16-17)
Şimdi onlara sor: "Yaradılışça kendileri mi daha çetin, yoksa bizim yarattıklarımız mı?" Gerçekten biz onları cıvık bir çamurdan yarattık. (SAFFAT/11)



ALEMLERİN OLUŞU

Göklerin ve yerin gaybını bilmek yalnızca Allah'a mahsustur. Her iş O'na döndürülür. Sen yalnızca O'na ibadet et ve yalnızca O'na dayan. Rabbin yaptıklarınızın hiçbirinden gafil değildir.(HUD/123)
O kâfir olanlar, görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir halde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?(ENBİYA/30)
O'dur ki gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra arş üzerine istivâ etti (hükümran oldu). Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, ona çıkanı bilir. Nerede olsanız O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.(HADİD/4)
O Rahmân (kudret ve hakimiyyetiyle) Arş'a hakim oldu.(TAHA/5)
Allah O'dur ki, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra Arş üzerine istivâ buyurmuştur (hakim olmuştur). Sizin için O'ndan başka ne bir dost vardır, ne de bir şefaatçi! Artık düşünmeyecek misiniz?(SECDE/4)
Andolsun ki biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattık, Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı.(KAF/38)
Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ile ve belirli bir süre için yarattık. İnkâr edenler uyarıldıkları şeyden yüz çeviriyorlar.(AHKAF/3)
Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah'ı tesbih ederler. O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, halimdir çok bağışlayandır.(İSRA/44)
Allah O'dur ki yedi göğü ve yerden de onlar kadarını yarattı. Emir bunlar arasında iner ki Allah'ın her şeye kâdir olduğunu ve Allah'ın bilgisinin, her şeyi kuşattığını bilesiniz.(TALAK/12)
De ki: "Siz yeri iki günde yaratanı gerçekten inkâr edip duracak mısınız? Bir de O'na eşler koşuyorsunuz ha? O bütün âlemlerin Rabbidir."
O, yerin üstünde sabit dağlar yarattı. Orada bereketler meydana getirdi. Orada araştırıp soranlar için rızıkları tam dört günde belli bir seviyede takdir edip, düzene koydu.
Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yerküreye: "İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin." dedi. Her ikisi de: "İsteyerek geldik" dediler.
Böylece Allah onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu. Her göğe kendi işini bildirdi. Biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve koruduk. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir. (FUSSILET/9-12)
Gökleri ve yeri, yerli yerince yaratan O'dur. Bir şeye "ol" dediği gün hemen oluverir. O'nun sözü haktır. "Sûr"a üfürüldüğü gün de mülk ancak O'nundur. O, gizliyi ve açığı bilendir. O, hikmet sahibi, her şeyden haberdardır.(EN'AM/73)
O, derece ve makamların sahibi Allah'tandır.
Melekler ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar.
Çünkü onlar onu uzak görürler.
Biz ise onu yakın görüyoruz. (MEARİC/3-7)
Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydır), bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O'na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok büyüktür. (BAKARA/255)
Bunları kullara rızık olması için (yetiştirmekteyiz). O su ile ölü bir toprağa can verdik, işte hayata çıkış da böyledir.(KAF/11)
Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız. (KAF/16)
"Üzerinize gökten bol yağmur yağdırsın."(NUH/11)
"Mallar ve oğullar vererek sizin imdadınıza koşsun. Sizin için bahçeler yapsın, ırmaklar yapsın." (NUH/12)
"Görmediniz mi Allah yedi göğü uygun tabakalar halinde nasıl yaratmış?" (NUH/15)
Ve Ay'ı bunların içinde bir nur yapmış, güneşi de bir lamba kılmış. (NUH/16)
Biz rüzgarları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirip sizi onunla suladık. O suyu hazinelerde tutan da siz değilsiniz. (HİCR/22)
Şüphesiz ki taneleri ve çekirdekleri yaran Allah'tır. O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkaran O'dur. İşte Allah budur. O halde nasıl yüz çevirirsiniz? (EN'AM/95)
Göklerin ve yerin kilitleri O'na aittir. O dilediğine rızkı genişletir ve daraltır. Şüphesiz ki O, her şeyi hakkıyla bilir. (ŞURA/12)
Güneş'e ve onun parıltısına,
Güneş'in ardından gelen Ay'a,
Güneş'i açıp ortaya çıkaran gündüze,
Onu örten geceye,
Göğe ve onu bina edene,
Yere ve onu döşeyene,
Nefse ve onu biçimlendirene,
Sonra da ona kötülük ve takva kabiliyetini verene yemin olsun ki,
Elbette nefsini temizleyip parlatan kurtulmuştur.
Onu kirletip gömen de ziyan etmiştir. (ŞEMS/1-10)
Güneş de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.
Ay'a gelince, ona menziller tayin ettik. Nihayet o eski hurma salkımının çöpü gibi (yay haline) dönmüştür.
Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler. (YASİN/38-40)
Gece ile gündüzün değişmesinde ve Allah'ın gökten bir rızık sebebi olan yağmuru indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgârları yönlendirmesinde aklını kullanan bir topluluk için nice deliller vardır. (CASİYE/5)
Görmedin mi ki, Allah geceyi gündüze sokuyor, gündüzü geceye sokuyor. Güneş ile ayı da emrine boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir süreye kadar akıp gidiyor. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (LOKMAN/29)
(Acı ve tatlı) iki denizi salıverdi birbirine kavuşuyorlar.
Fakat aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar. (RAHMAN/19-20)
Hem iki deniz eşit olmuyor. Şu tatlı, hararet keser, içerken (boğazdan) kayar; şu da tuzlu, yakar kavurur. Bununla beraber her birinden taze bir et yersiniz ve bir ziynet çıkarır, giyinirsiniz. Allah'ın lütfundan nasib arayasınız diye suyu yara yara giden gemileri de görürsün. Gerek ki şükredeceksiniz. (FATIR/12)
Arşı taşıyanlar ve onun etrafındakiler, Rablerinin hamdiyle tesbih ederler ve O'na inanırlar. İman etmişler için de şöyle bağışlanma dilerler: "Ey Rabbimiz! Rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O, tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla, onları cehennem azabından koru."(MÜ'MİN/7)
Allah, O'dur ki sizin için yeri bir karargâh, göğü de bir bina yapmıştır. Size şekil vermiş, sonra şekillerinizi güzelleştirmiştir. Hoş nimetlerden size rızık vermiştir. İşte Rabbiniz o Allah'tır. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir! (MÜ'MİN/64)
Biz yeryüzündeki şeyleri kendisine süs olsun diye yarattık ki, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim.
Şüphesiz biz, yeryüzünde olanları kupkuru bir toprak yapacağız. (KEHF/7-8)
Burçlar sahibi gökyüzüne,
Vaad olunan o güne, (BÜRUC/1-2)
O Allah ki, göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur ve Allah her şeye şahittir. (BÜRUC/9)
Hayır o şerefli bir Kur'ân'dır.
Levh-i Mahfuz'dadır. (BÜRUC/21-22)
Dağları da birer kazık kılmadık mı?
Sizleri çift çift yarattık.
Uykunuzu bir dinlenme yaptık.
Geceyi bir örtü yaptık. (NEBE/7-10)